Franzen’ın Masası

Jonathan Franzen’ın dilimize Sel Yayıncılık tarafından çevrilen kitapları son birkaç aydır D&R’ın indirimli kitaplar sepetinde. Yani, romanları Düzeltmeler ve Özgürlük ile yazılarının toplandığı Uzaktaki’ni 9.90’a satın almanız mümkün. Bu bir yandan şaşırtıcı bir durum, bir yandan da beklenebilecek bir gelişme. Zira dünyada çok popüler olan, Amerika Birleşik Devletleri’nde altına imza attığı her şey çok satanlar listesine giren ve eleştirmenlere göre içinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük kalemlerinden biri olan Franzen, bizde gerçekten hiç popüler olmadı. Yakın arkadaşı David Foster Wallace, trajik intiharı, benzersiz tarzı ve Roger Federer yazısıyla kendisine has bir kült kitle kazanırken Franzen sadece raflarımıza gelmesinden mutluluk duyduğumuz bir yazar olarak kaldı.

Bu fiyat meselesine neden kafayı bu kadar taktım? Zira, Düzeltmeler’in ünlü sahnelerinden biri de kitaplar ve ederleri üzerinedir. Romanın başkarakterlerinden biri olan Chip Lambert parlak, herkesin başarılı olmasını beklediği bir akademisyenken öğrencilerinden biriyle ilişki yaşar ve koltuğunu kaybeder. O sırada bir tiyatro senaryosu üzerine kalem oynatan Chip, arka arkaya bir dizi başarısızlıkar silsilesi ile boğuşmaktadır. Parası suyunu çeker, kardeşi Denise’in yolladıkları da bir noktadan sonra biter ve çareyi kitaplarını satmakta bulur. Kütüphanesi ‘ağır kitaplar’ ile doludur ve kimisini Londra’dan fahiş fiyatlara aldığı bu eserlerden servet kazanabileceğini düşünür. Adorno, Habermas, Frederic Jameson gibi isimlerin eserleriyle doldurduğu ve kendisine yaklaşık 4 bin dolara patlayan sepeti Strand’e götürür why not find out more. Görevlinin bu kitaplara biçtiği değerin 65 dolar olduğunu duyduğunda ilk olarak itiraz eder, sonra muhtemelen başka yere götürdüğünde de benzer fiyatlarla karşılaşacağını anlar ve el sıkışır.

Hayatının büyük bir bölümünü adadığı bu eserler, modern kapitalist topluma dair eleştirilerle doludur ve Chip Lambert’ın düşüncelerini bir hâyli etkilemiştir. Chip, elindeki 65 dolarla bir markete gider ve parasını oldukça pahalı bir somona harcar. Alışveriş sırasında, tiyatro eserini yolladığı ve olumlu cevap beklediği kadın ve onun ailesiyle karşılaşır. Somonu gizlemeye çalışırken, bitiremediği eserine dair soruları geçiştirmeye çalışır.

Bu sahne bir taraftan olabildiğine komiktir bir yandan da utanç vericidir. Jonathan Franzen’ın bir romancı olarak dehası da böyle anlarda ortaya çıkar. Ortada tartışılacak çok önemli bir ahlâki sorun yoktur, Düzeltmeler’de bundan çok daha mühim meseleler gelip geçmiştir ve fakat bu bölümde bir noktada somonun sizin elinizde olduğunu hisseder, üniversite sıralarında okuduğunuz Adorno kitaplarını düşünür, kapitalizm eleştirisi ile hayatını idame ettirmekle bir marketten istediğiniz o pahalı ürünü almak arasındaki kısa süreyi hatırlarsınız. Belki de bu yüzden, Frankfurt Okulu üzerine bir şeyler yazmak isteyenler sıklıkla bu sahneden alıntı yapar.

Yakın zamanda bu 9.90’ı verdim ve Düzeltmeler ile tanıştım. Kişisel olarak Jonathan Franzen ile ilişkim her zaman ilginç olmuştu. Onun denemelerini, kitap eleştirilerini, yazılarını seviyordum ama tuğla boyutundaki iki büyük eserine dair önyargılarım vardı. Çünkü popüler kültüre de yerleşen “Franzen persona”sı sürekli modern dünya ve teknoloji hakkında şikayet eden, bu sınırlar içerisindeki şeylere hâyli zekice ve sertçe nefret kusan, her zaman bir parçanızla katıldığınız ama asla tam olarak sevemeyeceğinizi düşündüğünüz bir adamı işaret ediyordu. O yüzden, büyük başarılar kazanan, çok önemli eleştirmenler tarafından yüzyılın romanları arasında gösterilen bu iki esere başlayıp başlamamak arasında tereddütlerim vardı. Sonra başladım ve kendimi çok sevdiği bir şey üzerine gerçekten değecek bir şeyler yazmak isteyen biri olarak buldum.

Düzeltmeler, ailesini belki de son kez Noel’de bir yemek etrafında birleştirmeye çalışan bir anne (Enid Lambert) ve çabaları üzerine bir roman. Gerçekten de temelinde bu var. Bir ayağı çukurda olan kocası ile yaşayan Enid, sağa sola dağılmış çocuklarını bu büyük bir plan için ikna etmeye çalışıyor. Görevi, bir hâyli zorlu. Çünkü ailesinden habersiz evlenen ve kısa sürede boşanan aşçı Denise, akademisyenlikten atılma nedenini kimseye anlatamayan Chip ve dışarıdan bakıldığında muazzam bir servete, güzel bir eşe ve çocuklara sahip olan ama içten içe delirmeye başladığını düşünen Gary arasında artık dağlar kadar fark ve kilometre var.

Roman, bu karakterler arasında sürekli gidip geliyor ve hikâye sürekli başka açılardan, başka bakışlardan anlatılıyor. Çıkış yılı olan 2001 bu açıdan ilginç bir tarih. Zira yüzyıl dönümü, ‘hyperlink cinema’ adı verilen akımın dünyada çok popüler olduğu zamanlardı. Bu terim, hikâyenin farklı karakterler üzerinden yürüdüğü, kameranın birbirlerine çeşitli iplerle bağlı olan karakter ve durumlar arasında tur attığı, olayların hep değişik gözkerden anlatıldığı filmleri işaret ediyor. Lock, Stock and Two Smoking Barrels (1998), Magnolia (1999), Code Unknown (2000), Amores Perros (2000), Traffic (2000), Cidade de Deus (2002) bu listede yer alan filmlerden sadece bazıları. Düzeltmeler de edebiyat tarafında listeyi tamamlıyor. Daha önce iki kalbürüstü roman yazan, edebi anlamda dar bir tanınırlığa sahip olan, o yıllarda daha çok denemeleri ve eleştirileriyle bilinen Jonathan Franzen, üçüncü romanı olan bu kitabı tam da insanların karamsarlığa kapıldığı, yeni gelecek olan yüzyıla dair endişeler taşıdıkları fin-de-siecle zamanlarında yazıyor. Belki de hyperlink cinema akımındaki bütün o çarpışmaların, trajedilerin gerisinde de dönemin verdiği ruh hâli vardır, bilemiyorum.

Amerikalı kalem, Düzeltmeler’i yazdığı günleri bir sadakat problemi ile açıklıyor. Ona göre romancılık, iyi bir insan olmak ile iyi bir yazara dönüşmek arasındaki gerilimden besleniyor. Bunu şöyle açıklıyor: “Sadakati kendilerine daha az ayak bağı yapan insanlar belki de daha kolay bir roman yazarı olurlar ama tüm ciddi yazarlar hayatlarının bir evresinde, şu ya da bu ölçüde, iyi insan ile iyi sanatçı olmanın birbirleriyle çelişen gerekleriyle mücadele ederler. Evli kaldığım süre içinde, teknik olarak antiotobiyografik kalarak -ilk iki romanımın ikisinde de gerçek hayattan alınmış tek bir sahne yoktur- ve romanlarımın konusunu entelektüel ve toplumsal meselelerden kurarak bu çelişkiden kaçmaya çalışmıştım.”

23 yaşında evlendiği ilk eşiyle boşanma evresine girdiği dönemde Franzen, Düzeltmeler’i yazmaya koyuluyor. Doksanların ortasındayız ve Amerikan sanatında X Jenerasyonu’nun etkisi hissedilmeye başlanıyor. Aileye, otoriteye, geleneksel değerlere başkaldırı zamanları. Sinema da müzik de edebiyat da bundan bir hâyli etkileniyor ve teknolojinin hükümdarlığını elde etmesinden, yeni bir otorite kurmasından hemen önce gençler, en azından bir kısmı, istediğini yapmakta özgür olduğunu düşünüyor. Ve o sırada orta yaşlara doğru sürüklenen, henüz büyük bir roman yazamadığına inanan, boşanmayla birlikte allak bulan olan Franzen masasının başında. Chip’e kendi başarısızlığını koyuyor, Gary’ye düzenli bir aile hayatı olan ağabeyinden, Alfred’e ağır bir hastalık dönemi sonrası ölüme giden babasından, Enid’e müdahaleci ve baskıcı olan annesinden izler koyuyor ve en sonunda ilk şaheserini ortaya koyuyor.

Roman, gerçekten de büyük entelektüel ve toplumsal meselelerden kurulu değil. Franzen, gerçekten de Noel yemeğini merkeze alarak bir aile hikâyesi anlatıyor. Bütün kitap boyunca, yollar bir şekilde Noel ile bağlantılı olarak anlatılıyor. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte özgürlüğüne kavuşan Litvanya’ya bir iş adamının peşindeb giden Chip’in maceraları, sadece sınırsız özgürlük, sınırların kalkmasıyla patlayan gece hayatı ya da doğabilecek siyasi/askeri tehlikeler üzerinden anlatılmıyor, Noel yemeği de anne Enid’in hayalleri ve üzüntüleri de hep arka planda nefesini hissettiriyor.

Düzeltmeler, bu yemeğin etrafında nefes kesici bir aile hikayesi anlatıyor. Franzen, entelektüel ve toplumsal meseleleri rotasına almadan gerçekten entelektüel ve toplumsal bir roman yazıyor. Enid ile Alfred’ın çıktığı gemi yolculuğunda başka ailelerle kaynaştığı akşam yemeği, 19. yüzyıl Rus romanlarından fırlamış gibi. Denise’in tek başına idame ettirmeye çalıştığı, sıklıkla yaptığı hatalarla yüzleştiği ve annesini devamlı hayal kırıklıklığına uğrattğı hayatı, geniş bir Alice Munro öyküsünü hatırlatıyor. Chip’in Litvanya dönemi ise SSCB’nin yıkılışı sonrası vaktini Doğu Avrupa’da geçiren herhangi bir Amerikalı gazetecinin gözlerimden farksız değil.

Jonathan Franzen, iyi bir insan olmak ile iyi bir yazara dönüşmek arasında gerilimden 2001 yılında ilk kez istediği gibi bir şey çıkartıyor. Düzeltmeler, farklı karakterlerde kendinizden bir şey bulmak, farklı karakterlerden tiksinmek, sonra onları sevmek, yeniden nefret etmek ve en sonunda bütün bunların insanı oluşturan şey olduğunu kavramak üzere bir 700 sayfa.

Okurken, bazen aile olmanın sırta bindirdiği yükleri, özgür bir bireye dönüşmenin, yeteneklerini karşılayan bir yetişkin haline gelmenin ne kadar ama ne kadar zor şeyler olduğunu düşünebilirsiniz. Ama Franzen sadece bunlardan bahsetmiyor. Eğer yeterince dikkatle bakarsanız, bütün belalarına rağmen, iyi bir insan olmaya çalışmanın iyi bir roman yazarı ya da sanatçı olmaya çalışırken hala mümkün olabildiğini görürsünüz. Bu uğurda 4 bin dolar değerindeki kitaplarınızı 65 dolara elden çıkarmak zorunda kalabilirsiniz fakat bu dünyanın sonu da değil. Frankfurt Okulu, bir somondan daha lezzetli değil ve iyi bir roman da bu gerilim olmadan yazılmıyor.